Kongreye Kalan Süre



Sözel Bildiriler

Sözel Bildiriler

  • 1- Fiziksel tıp ve rehabilitasyon hekimlerinin somatik belirtilere yaklaşımlarının web tabanlı bir anket ile incelenmesi

    Yazarlar: Dilek Örüm1, Emine Yıldırım-Uslu2

    Kurumlar: 1 Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi, Psikiyatri, Elazığ, Türkiye
    2 Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Elazığ, Türkiye

    Amaç: Fiziksel tıp ve rehabilitasyon (FTR) hekimleri somatik semptomlarla sıklıkla karşılaşırlar ve somatik semptomlara ilişkin tutumları ve uygulamaları çeşitli değişkenlerden etkilenebilir. Bu çalışma, Türkiye'de aktif olarak çalışan FTR hekimlerinin uygulamalarını ve tutumlarını bir anket yoluyla incelemeyi amaçlamıştır.

    Yöntem: FTR hekimlerine web tabanlı, kesitsel ve gözlemsel bir anket uygulandı. İstatistiksel analizde SPSS 26 versiyon kullanıldı. Etik kurul onayı Fırat Üniversite'sinden alındı (Protokol No: 2024/12-15; Tarih: 11/09/2024).

    Bulgular: Çalışmaya 188 hekim (116 kadın (%61,70) ve 72 erkek (%38,30); 28 asistan (%14,90) ve 160 uzman (%85,10)) dâhil edildi. Kas-iskelet sistemi semptomları tüm FTR hekimleri için en yaygın somatik semptom başvurusu nedeniyken (n=188), nörolojik (n=119) ve genel (n=69) semptomlar ise ikinci en sık başvuru nedeniydi. En sık görülen organik olmayan/fiziksel somatik semptom başvurusu 82 FTR hekimi için genel semptom (%43,60) ve 64 FTR hekimi için kas-iskelet semptomu (%34,00) idi. En sık görülen organik olmayan/fiziksel kas-iskelet semptom nedeni 96 FTR hekimi için ağrı (%51,10) ve 80 FTR hekimi için miyalji (%42,60) idi. Uyuşma/karıncalanma tüm FTR hekimleri için en sık görülen organik olmayan/fiziksel nörolojik semptom nedeniydi (n=188). 126 FTR hekimi (%67,00) organik olmayan/fiziksel somatik semptomlar için semptomatik tedaviye başlarken, 48 FTR hekimi (%25,50) psikiyatriye yönlendiriyordu. Tüm antidepresanlar arasında, 170 FTR hekimi (%90,40) tarafından organik olmayan/fiziksel somatik semptomlar için en sık tercih edilen antidepresan duloksetindi. 74 FTR hekimi (%39,40) antidepresanların bağımlılığa neden olduğunu düşünüyordu.

    Sonuç: Bu çalışma, FTR hekimlerinin çeşitli değişkenlere ilişkin deneyimlerinin ve geçmişlerinin somatik semptomlara yaklaşımlarını etkilediğini göstermektedir. Psikiyatrik eğitimlerle (hizmet içi, rotasyon vb.) organik olmayan/fiziksel somatik semptomlar gösteren hastalara yönelik tutumlarının iyileştirileceği düşünülmektedir.

    Anahtar sözcükler: Fiziksel tıp ve rehabilitasyon; somatik semptom; tutum; reçeteleme pratiği; psikotrop tercihleri

  • 2- Bir yüksek güvenlikli adli psikiyatri servisinde çalışan hemşirelerin tutum ve deneyimlerinin psikiyatrik bir bakış açısıyla incelenmesi

    Yazarlar: Dilek Örüm1, Murad Atmaca2

    Kurumlar: 1 Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi, Psikiyatri, Elazığ, Türkiye
    2 Fırat Üniversitesi, Psikiyatri, Elazığ, Türkiye

    Amaç: Bu çalışmanın amacı bir Yüksek Güvenlikli Adli Psikiyatri (YGAP) servisinde çalışan hemşirelerin psikiyatrik bozukluklara, durumlara ve tedavilere yönelik yaklaşımlarını, tutumlarını ve deneyimlerini incelemek ve ilişkili faktörleri ortaya koymaktır.

    Yöntem: Bu kesitsel çalışma, çalışmaya katılmayı kabul eden Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi YGAP servisinde çalışan hemşirelerle yürütüldü. Katılımcılar, çeşitli değişkenleri içeren bir anketle birlikte Hemşirelerin Adli Psikiyatri Hastalarına Yönelik Hemşire Tutum Ölçeği'ni (APHHTÖ) doldurdular. Veriler SPSS V26 ile analiz edildi. Anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak alındı. Etik kurul onayı Fırat Üniversitesi'nden alındı (Protokol No: 2024/12-16; Tarih: 11/09/2024).

    Bulgular: Çalışmaya 32 hemşire (22 kadın (%68,80), 10 erkek (%31,20)) dâhil edildi. Yirmi iki hemşirenin (%31,20) Türk Ceza Kanunu madde 32 (TCK 32) hakkında yeterli bilgisi yoktu. On dört hemşire (%43,80) ise hemşirelik bakımı sırasında olgunun psikiyatrik tanısını rutin olarak öğrenmiyordu. Hemşirelerin en fazla bakım deneyimine sahip oldukları olgular bipolar spektrum bozukluğu (%62,50) ve şizofreni spektrum bozukluğu (%25,00) tanılı hastalardı. Hemşirelere göre, uykusuzluk ve ajitasyonun en sık görüldüğü bozukluklar bipolar spektrum bozukluğu ve şizofreni spektrum bozukluğuydu. Hemşirelerin en kolay tahmin ettikleri psikiyatrik bozukluk bipolar spektrum bozukluğu (%43,80) iken, en zor tahmin ettikleri bozukluk ise şizofreni spektrum bozukluğu (%62,50) idi. Hemşirelik bakımında en fazla zorluğa neden olan yasadışı madde 19 hemşire için (%59,40) metamfetamindi. Hemşirelerin psikiyatri terminolojisine hâkimiyeti istenen düzeyde değildi. Yirmi üç hemşire (%71,90) antidepresanların bağımlılığa neden olduğunu düşünmekteydi. Hemşirelerin neredeyse tamamı (%96,90) antisosyal ve borderline kişilik özelliklerinin hemşirelik bakımını zorlaştırdığını düşünmekteydi. Regresyon analizine göre, YGAP servisinde çalışma süresi, APHHTÖ bakım verme isteği alt ölçeğini yordamaktaydı (sabit p<0,001; YGAP servisinde çalışma süresi p=0,039), APHHTÖ bakım verme isteği alt ölçeği ise hemşirelik bakımında psikiyatrik tanının rutin olarak öğrenilmesini yordamaktaydı (sabit p=0,048, APHHTÖ bakım verme isteği p=0,037).

    Sonuç: Bu çalışma, hemşirelerin psikiyatrik tedavi uygulamalarına ilişkin bilgi ve deneyim düzeylerinin oldukça yüksek olduğunu, ancak adli ve psikiyatrik terminoloji açısından istenen düzeyde olmadığını göstermiştir. Bu birimlerde çalışan hemşirelere, psikiyatri hemşireliği, adli psikiyatri hemşireliği, psikiyatri, psikoloji ve sosyal hizmetlerin de dâhil olduğu uzmanlar tarafından hizmet içi eğitimler sağlanmasının gerekli iyileştirmeleri sağlayacağı düşünülmektedir.

    Anahtar sözcükler: Hemşire, hemşirelik bakımı, adli hemşirelik, psikiyatri hemşireliği, adli psikiyatri

  • 3- Şizoaffektif bozukluk tanılı hastaların teknoloji kullanım özelliklerinin incelenmesi: Bir ön çalışma

    Yazarlar: Dilek Örüm

    Kurumlar: Uz. Dr., Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi, Psikiyatri, Elazığ, Türkiye (*sunacak araştırmacı)

    Amaç: Cep telefonu, bilgisayar, internet, sosyal medya ve bunlarla ilişkili teknolojik alet ve özellikler günlük hayatımızı her anlamda çevrelemektedir. Şizofreni ve bipolar bozukluk bilişsel değişiklik ve işlevsellik kaybı ile karakterize şiddetli mental bozukluklarda teknoloji kullanım özelliklerinin değiştiği bilinmektedir. Literatürde şiddetli mental bozukluklarda teknoloji kullanımları araştırılmış ancak sağlıklı popülasyon ile herhangi bir karşılaştırma yapılmamıştır. Bu çalışmadaki amacımız şizoaffektif bozukluk (ŞAB) tanılı hastaların teknoloji kullanım özelliklerini ŞAB tanılı hastaların sağlıklı yakınları ve genel toplumdan sağlık kontrollerle karşılaştırmaktır.

    Yöntem: Bu kesitsel çalışma, Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi ayaktan psikiyatri kliniğinde DSM-5-TR'ye göre ŞAB tanısı ile takip edilen hastalarla (grup 1, n=21) yürütülmüştür. Bilişsel değişikliğe neden olabilecek nörolojik hastalıklar, ek psikiyatrik bozukluklar, remisyonda olmayan ŞAB tanısı, okuma ve yazma bilmeme dışlama kriterlerini oluşturmuştur. İki ayrı kontrol grubu oluşturulmuştur: sağlıklı hasta yakınları (grup 2, n=22) ve genel toplumdan sağlıklı kontroller (grup 3, n=23). Grup 2'nin oluşturulma amacı, ŞAB tanılı hastalarla aynı sosyoekonomik koşullara sahip sağlıklı bireylerin sonuçlarının elde edilmesi olmuştur. Bu amaçla ŞAB tanısı olan sağlıklı hasta yakınlarından sosyodemografik olarak diğer gruplara benzer olan bireyler çalışmaya dâhil edilmiştir. Tüm katılımcılara kısa psikiyatrik değerlendirme ölçeği (KPDÖ) ve kısa işlevsellik değerlendirme ölçeği (KİDÖ) uygulanmıştır. Çalışmaya katılmayı kabul eden tüm katılımcılardan aydınlatılmış onam alınmıştır. Gruplarında karşılaştırılmasında Tek Yönlü ANOVA ve Post Hoc Tamhane's T2 analizi kullanılmıştır. İstatistiksel analizde SPSS versiyon 26 kullanılmıştır. Etik kurul onayı Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi'nden alınmıştır (Protokol No: 2024/4-11).

    Bulgular: Gruplar arasında ortalama yaş (p=0.406), cinsiyet (p=0.859), ortalama eğitim düzeyi (p=0.184), yaşadığı yer (kentsel & kırsal) (p=0.665) açısından fark yokken, medeni durum (evli & bekâr) (p<0.001), düzenli gelire sahip olma (p=0.021), birlikte yaşadıkları kişi (anne-baba & eş-çocuk) (p<0.001) açısından gruplar arasında fark vardı (grup 2 ve grup 3'de evli olanlar, eş-çocukla yaşayanlar, düzenli gelire sahip olanlar çoğunluktaydı). Gruplar teknoloji kullanım özellikleri açısından karşılaştırıldı. Cep telefonu kullanımı (p=0.016), akıllı telefonda internet kullanımı (p=0.031), herhangi bir sosyal medya hesabına sahip olma (p=0.008), sosyal medya kullanım sıklığı (p<0.001), facebook kullanımı (son bir ay) (p=0.001), X/twitter kullanımı (son bir ay) (p=0.001), instagram kullanımı (son bir ay) (p=0.001), kısa mesaj/SMS gönderebilme (p=0.010), kişisel e-posta adresine sahip olma (p<0.001), e-posta gönderebilme (p<0.001), e-posta ile dosya gönderebilme (p=0.001), çevrimiçi anlık mesajlaşma uygulaması kullanımı (WhatsApp, Telegram gibi) (p=0.003), çevrimiçi anlık mesajlaşma uygulaması ile dosya gönderebilme (p=0.025), Wi-Fi'ye bağlanabilme (p=0.015), kişisel erişim noktasına bağlanabilme (p<0.001), uygulamalar arası dosya aktarımı (p=0.002), akıllı telefonda fotoğraf düzenleme (p<0.001), web tarayıcı kullanma (googling gibi) (p<0.001), streaming media kullanımı (netflix, spotify, youtube gibi) (p=0.006), internet bankacılığı kullanımı (p=0.002), e-devlet/e-nabız kullanımı (p=0.001), navigasyon kullanımı (p=0.002), cep telefonu alarm kurma (p=0.026), KPDÖ skoru (p<0.001), KİDÖ skoru (p<0.001) açısından gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmıştır. Grup 2 ve grup 3, sosyal medya kullanım sıklığı (p<0.001), facebook kullanımı (son bir ay) (p=0.005), X/twitter kullanımı (son bir ay) (p=0.007), instagram kullanımı (son bir ay) (p=0.005), kişisel e-posta adresine sahip olma (p<0.001), e-posta gönderebilme (p=0.001), e-posta ile dosya gönderebilme (p=0.004), çevrimiçi anlık mesajlaşma uygulaması kullanımı (WhatsApp, Telegram gibi) (p=0.005), kişisel erişim noktasına bağlanabilme (p=0.006), uygulamalar arası dosya aktarımı (p=0.001), akıllı telefonda fotoğraf düzenleme (p<0.001), web tarayıcı kullanma (googling gibi) (p=0.001), streaming media kullanımı (netflix, spotify, youtube gibi) (p=0.020), KPDÖ skoru (p<0.001) ve KİDÖ skoru (p<0.001) açısından grup 3 lehine birbirinden farklıydı.

    Sonuç: Bu çalışma ŞAB tanılı hastaların teknoloji kullanım özelliklerini ŞAB tanılı hastaların sağlıklı yakınları ve genel toplumdan sağlık kontrollerle karşılaştıran ilk çalışmadır. Bulgularımız, ŞAB tanılı hastaların sağlıklı yakınlarının teknoloji kullanım özelliklerinin ŞAB tanılı hastalardan; genel toplumun teknoloji kullanım özelliklerinin de hem ŞAB tanılı hastalardan hem de ŞAB tanılı hastaların sağlıklı yakınlarından daha iyi düzeyde olduğunu göstermektedir. Bu çalışmanın bulgularının literatüre katkısına ek olarak metodolojisinin de benzer özellikteki çalışmalara örnek oluşturacağı düşünülmektedir.

    Anahtar sözcükler: Şizoaffektif bozukluk, internet, teknoloji, cep telefonu, akıllı telefon, sosyal medya

    Kaynaklar

    1. Young AS, Cohen AN, Niv N, Nowlin-Finch N, Oberman RS, Olmos-Ochoa TT, Goldberg RW, Whelan F. Mobile Phone and Smartphone Use by People With Serious Mental Illness. Psychiatr Serv. 2020 Mar 1;71(3):280-283. doi: 10.1176/appi.ps.201900203. Epub 2019 Nov 20. PMID: 31744429; PMCID: PMC7054173.
    2. Paquin V, Ackerman RA, Depp CA, Moore RC, Harvey PD, Pinkham AE. Media Use and Its Associations With Paranoia in Schizophrenia and Bipolar Disorder: Ecological Momentary Assessment. JMIR Ment Health. 2024 Jul 3;11:e59198. doi: 10.2196/59198. PMID: 38967418; PMCID: PMC11238023.
    3. Dennard S, Patel R, Garety P, Edwards C, Gumley A. A systematic review of users experiences of using digital interventions within psychosis: a thematic synthesis of qualitative research. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol. 2024 May 27. doi: 10.1007/s00127-024-02692-4. Epub ahead of print. PMID: 38802509.
    4. Naslund JA, Aschbrenner KA, Bartels SJ. How people with serious mental illness use smartphones, mobile apps, and social media. Psychiatr Rehabil J. 2016 Dec;39(4):364-367. doi: 10.1037/prj0000207. Epub 2016 Jun 16. PMID: 27845533; PMCID: PMC5125865.
    5. Abu Rahal Z, Vadas L, Manor I, Bloch B, Avital A. Use of information and communication technologies among individuals with and without serious mental illness. Psychiatry Res. 2018 Aug;266:160-167. doi: 10.1016/j.psychres.2018.05.026. Epub 2018 May 17. PMID: 29864616.
  • 4- Yanan ağız sendromunun eşlik ettiği psikojenik polidipsi

    Yazarlar: Dr. Doğancan Sönmez

    Kurumlar: Rize Devlet Hastanesi Psikiyatri Kliniği, Rize, Türkiye

    Giriş: Yanan ağız sendromu (YAS), klinik olarak belirgin mukozal lezyonlar veya laboratuvar anormallikleri olmaksızın oral mukozada yanma hissi ile karakterize kronik bir orofasiyal ağrı bozukluğudur. Bu durum çoğunlukla orta ve ileri yaş kadınları, özellikle de menopoz sonrası kadınları etkiler. YAS'ın patogenezi tam olarak anlaşılmamış olmakla birlikte, nöropatik ağrı, psikolojik faktörler ve hormonal değişiklikler gibi çoklu etkenler üzerinde durulmaktadır. Psikojenik polidipsi, psikolojik faktörler tarafından yönlendirilen aşırı su alımıyla karakterize bir durumdur ve genellikle şizofreni veya şiddetli anksiyete gibi psikiyatrik bozuklukları olan hastalarda görülür. Bu durum önemli elektrolit dengesizliklerine ve diğer tıbbi komplikasyonlara yol açabilir. Bu çalışmada acil servise hiponatremi ile başvuran yatışı yapıldıktan sonra psikojenik polidipsi tanısı konulan ayrıntılı psikiyatrik muayenede yanan ağız sendromunun eşlik ettiği 43 yaşında kadın hasta literatür bilgileri ışığında tartışılıp sunulacaktır.

    Olgu: 43 yaşında, ilkokul mezunu, bekar kadın hasta halsizlik, mide bulantısı, kusma, baş dönmesi şikayetleri ile acil servise getirilmiş. Fizik muayenede, hasta genel olarak bitkin ve halsiz görünmektedir. Vital bulgularında şiddetli hiponatremi (sodyum 116 mmol/L) ve hafif hipertansiyon (kan basıncı: 140/90 mmHg) tespit edilmiştir. Serum elektrolit düzeyleri normalin alt sınırında bulunmuş, idrar yoğunluğu düşük tespit edilmiştir. Hasta hiponatremi tanısıyla dahiliye servisine yatırılmıştır. Alınan öyküde hastanın son birkaç aydır aşırı su tüketimi bilgisi edinilmiştir. Hasta, günde 10-15 litre su içtiğini ve bu durumun kendisini rahatlattığını ifade etmektedir. Hasta dahiliye servisindeki takiplerinde psikiyatri bölümüne psikojenik polidipsi ön tanısıyla danışılmıştır.

    Hastadan ve yakınlarından alınan ayrıntılı öyküde hasta, son birkaç ay içinde giderek artan miktarda su tüketimi olduğu ailesi tarafından fark edilmiş. Hasta, ilk olarak günde yaklaşık 3-4 litre su içtiğini, ancak zamanla bu miktarın günde 10-15 litreye kadar çıktığını belirtti. Hasta ayrıca son 6 aydır dilinin ve damağında sürekli yanma hissi olduğu bu yanma hissi, özellikle günün ilerleyen saatlerinde artmakta ve uyku öncesinde rahatsızlık vermekte olduğunu belirtti. Yanma, belirli bir yiyecek veya içecekle ilişkili değildir ve gün boyunca sabit kalmaktadır. Bu yanma hissi nedeniyle sürekli su içme ihtiyacı hissettiğini içtiğinde az da olsa rahatlama olduğunu ifade etmektedir. Su içmediğinde kendini gergin, huzursuz ve sinirli hissettiğini, ancak su içtikten sonra geçici bir rahatlama yaşadığını ifade etti. Bu durumun, özellikle stresli ve anksiyöz hissettiği dönemlerde daha belirgin hale geldiğini belirtti.

    Hasta, artan su tüketimine bağlı olarak sık sık tuvalete gitme, gece uykularının bölünmesi ve son zamanlarda baş dönmesi, bulantı ve aşırı yorgunluk yaşadığını bildirdi. Bu belirtiler nedeniyle sosyal aktivitelerden uzaklaşmış. Hastanın yapılan ruhsal durum muayenesinde hasta yorgun ve bitkin bir görünümdeydi, gergin, kaygılı ve huzursuz hissettiğini ifade eden hastanın affekti de anksiyözdü. Düşünce süreci ve çağrışımları olağandı. Düşünce içeriğinde su içme davranışının kendisi için zorlayıcı ve kontrol edilemez bir hale geldiğini belirtti. Bu davranışın stresli durumlarla başa çıkma yöntemi olarak geliştiğini fark ettiğini, ancak bu durumun kendi başına çözemediği bir sorun olduğunu ifade etti.

    Algılamada psikotik bulgu saptanmadı fakat somatik yakınma (ağızda yanma) mevcuttu. Zaman, yer ve kişi oryantasyonu açısından tamdı. Bellek fonksiyonları ve dikkati normal sınırlarda değerlendirildi. Hastanın ağız içi muayenesinde herhangi bir fiziksel bulguya rastlanmamıştır. Dil, diş eti ve mukozada herhangi bir yara, lezyon veya renk değişikliği gözlenmemiştir. Tükürük bezleri palpasyonda normaldir. Hastadan alınan öykü, fizik ve ruhsal durum muayenesi, yapılan labaratuar tetkikleri sonucunda DSM-5 TR' ye göre psikojenik polidipsi ve yanan ağız sendromu tanısı konulmuştur. Dahiliye servisindeki takiplerinde hiponatremiye yönelik tedavide hastaya öncelikle su alımının kısıtlanması önerilmiş ve hiponatremi tedavisi için izotonik salin infüzyonu başlatılmıştır. Psikiyatrik değerlendirme sonrasında, anksiyete bozukluğuna yönelik amitriptiriptilin 10 mg/gün tedavisi başlanmıştır.

    Sonuç: Bu iki durum arasındaki ilişki, öncelikle ortak psikolojik temellerinde yatmaktadır. Her iki durum da psikiyatrik bozukluklarla, özellikle de anksiyete ve depresyonla ilişkilidir. Örneğin, YAS'li hastalar sıklıkla psikojenik polidipsisi olan bireylerde de yaygın olan anksiyete ve depresyon semptomları sergilerler. Ek olarak, YAS'nin kronik yapısı ve neden olduğu sıkıntı, aşırı su alımı gibi davranışlara yol açabilir, ancak bu iyi belgelenmiş bir olgu değildir. Özetle, psikojenik polidipsi ve ağız yanması sendromu farklı klinik tablolar olmakla birlikte, psikolojik ve psikiyatrik faktörler aracılığıyla ortak bir bağa sahiptirler. Bu örtüşme, her iki durumda da hastaların altta yatan psikolojik sorunlarını etkili bir şekilde tespit edip yönetebilmeleri için kapsamlı bir psikiyatrik değerlendirmenin hayati önem taşıdığını göstermektedir.

    Anahtar sözcükler: Yanan ağız sendromu, psikojenik polidipsi, hiponatremi, anksiyete

  • 5- Bir Toplum Ruh Sağlığı Merkezinin Taşınmasının Hizmet Sunumu ve Hasta Erişimi Üzerindeki Etkilerinin İncelenmesi

    Yazarlar: Uzm. Dr. Begüm Eser Uyar, Eylül Bilen

    Kurumlar: Mersin Toros Devlet Hastanesi Toplum Ruh Sağlığı Merkezi/Mersin, Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi/Manisa

    Giriş ve Amaç: Mersin Toros Devlet Hastanesi'ne bağlı olan Merkez Toplum Ruh Sağlığı Merkezi(TRSM) 2024 yılının şubat ayında hizmet verdiği bölgenin uzağında bulunan bir kuruma taşınmak zorunda kalmıştır. Bu çalışmada, hastaların takibi üzerinde TRSM'nin hizmet bölgesinden uzaklaşmasının oluşturduğu klinik etkilerin araştırılması amaçlanmıştır.

    Yöntem: Mersin ilinde bir TRSM'nin bilgi sisteminde kayıtlı istatistiksel verilerden yararlanılmıştır. Taşınmadan önceki altı aylık (01.08.2023 - 01.02.2024) veriler ile taşınmadan sonraki altı aylık (01.02.2024 – 01.08.2024) veriler retrospektif olarak karşılaştırılmıştır. Veriler SPSS kullanılarak analiz edilmiştir.

    Bulgular: Kuruma kayıtlı olan hasta sayısı taşınma öncesi 439 (%63,5'i erkek n=279), taşınma sonrası 462 (%63,4'ü erkek n=293) olarak tespit edilmiştir. Taşınma öncesi hastaların %37,1'i (n=163) ile bireysel görüşme yapılırken, taşınma sonrası %31,3'ü (n=145) yapılmıştı. Taşınma öncesi hastaların %17,5'ine (n=77) ev ziyareti yapılırken, taşınma sonrası hastaların %10,2'sine (p<0,001, n=47) yapılmıştı. Taşınma öncesi hastaların %15,4'ü (n=68) iş uğraşı eğitimi alırken, taşınma sonrası %16,8'i (n=78) eğitim alıyordu. Taşınma öncesi hastaların %14,4'ü (n=63) ile aile görüşmesi yapılırken, taşınma sonrası hastaların %26,8'i (p<0,001, n=124) ile aile görüşmesi yapılmıştı. Taşınma öncesi hastaların %1,5'i (n=7) kayıttan çıkarken, taşınma sonrası %14,9'u (n=69) kayıttan çıkmıştı. Taşınma öncesi hastaların %1,8'i (n=8) kadar yeni kayıt alınırken, taşınma sonrası %20,1'i (n=96) yeni kayıt alınmıştı.

    Tartışma ve Sonuç: Toplum Ruh Sağlığı Merkezlerinin özellikle büyük olan illerde bölgelere göre hizmet verdiği bilinmektedir1. TRSM'lerin kayıtlı hastalarına yakın olması zamanı verimli kullanma açısından oldukça önem taşımaktadır. Bu sayede gün içersinde daha çok hastaya ulaşılabilir. Çalışmamızda taşınma sonrasında ev ziyaretlerinde anlamlı derecede azalma (p<0,001) gözlemlenirken, aile görüşmelerinde anlamlı derecede artış (p<0,001) gözlemlenmiştir. Bu bulgu ile mesafe arttıkça hastaların evlerine yapılan ziyaretlerin azaldığı yorumunu yapabiliriz. TRSM'lerde evden çıkmakta zorlanan hastalar için telepsikiyatri hizmetinin de verildiği bilinmektedir2. Ev ziyareti sayıları azaldığından hastanın durumu hakkında bilgi almak için aileler ile telefon aracılığı ile görüşülmüştür. Burada ev ziyaretlerinin azalmasına bağlı aile görüşmeleri sayısında artış olduğu yorumunu yapabiliriz. TRSM hizmetlerinin psikiyatrik rahatsızlığı olan bireylere ve ailelerine dolayısıyla toplumun refahı açısından oldukça faydalı olduğu aşikârdır. Bu nedenle TRSM binalarının hizmet verdiği bölgelere yakın olması, hastaların evlerine rahatlıkla ulaşılabilmesi ve hastaların kendi bölgelerinde uyum içersinde topluma karışabilmeleri açısından oldukça önemlidir. Bu konu hakkında daha fazla çabaya ihtiyaç duyulmaktadır.

    Anahtar sözcükler: Toplum Ruh Sağlığı Merkezi, hizmet bölgesi, taşınma, ev ziyareti

    Kaynakça:

    1. Gültekin, U. S. Ç. M. Tuzla Toplum Ruh Sağlığı Merkezinde verilen hizmetlerin hasta yakını tarafından değerlendirilmesi1. Çizgi Kitabevi, 116.
    2. Gülcü, Z. G. (2018). Bipolar hastalarda motivasyonel görüşme ve telepsikiyatrik izlemin ilaç uyumuna etkisi (Master's thesis, Sağlık Bilimleri Enstitüsü).
  • 6- Bilişsel işlevlerde bozukluğu ve serebellar atrofisi olan psikoz ile prezente bir serebellar kognitif affektif sendrom olgusu

    Yazarlar: Mustafa Akan1, İrem Mutlu2, Süheyla Ünal3

    Kurumlar: 1Uzm. Dr., Bursa Gemlik Devlet Hastanesi, Psikiyatri Kliniği, Bursa
    2Arş. Grv. Dr., Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Tıp Fakültesi, Psikiyatri AD, Bursa
    3Prof. Dr., Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Tıp Fakültesi, Psikiyatri AD, Bursa

    Özet: Serebellum toplam beyin hacminin yaklaşık %10'unu oluşturur ve serebral korteks yüzey alanının yaklaşık %80'ine sahiptir. Nöral devreler aracılığıyla talamus, subkortikal bölgeler ve serebral korteks ile yakından bağlantılıdır. Serebellum yüksek bilişsel işlevleri etkileyerek şizofreni, duygudurum bozuklukları, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve otizm gibi çeşitli psikiyatrik bozuklukların etyolojisinde rol alır. Bu bozukluklarda serebellumda yapısal ve fonksiyonel anormallikler gözlemlenmiştir. Schmahman ve Sherman fokal serebellum lezyonu olan 20 hastayı değerlendirerek bilişsel ve affektif eksikliklerle karakterize karmaşık bir model bildirmiş, bu durumu Sherman Sendromu (Serebellar Kognitif Affektif Sendrom) olarak adlandırmıştır. Bu sendrom; yürütücü işlevlerde eksiklikler (bozulmuş çalışma belleği, sözel akıcılık, problem çözme-planlama), görsel uzamsal bilişte eksiklikler (çizilen şekilleri kopyalama ve kavramsallaştırmada eksiklik ve simultanagnosia), dil ve konuşma bozuklukları (agrammatizm, hafif anomi ve disprosodia), duygu-duygulanım bozuklukları (mizahi içeriği olan ancak uygunsuz yorumlar, regresif davranışlar, patolojik gülme-ağlama) veya dizinhibisyon ile karakterizedir. Yakın zamanda bu hastalarda çekirdek belirtilere ilave dikkat ve emosyonel kontrolde eksiklikler, otizm ya da psikoz spektrumu semptomları ve sosyal becerilerde yetersizlik görülebileceği de belirtilmiştir. Görüldüğü üzere serebellum sadece denge ve motor koordinasyondan sorumlu değil, nöral bağlantılar vasıtasıyla duygu, düşünce, biliş ve davranış üzerine etki eden çok farklı nöropsikiyatrik semptomlar ve bozukluklarla ilişkili olabilecek önemli bir beyin yapısıdır. Biz de bu vaka sunumunda otizm spektrum bozukluğu zemininde işitsel varsanı ve hezeyanları olan, kraniyal görüntülemelerinde serebellumda atrofi ve yaygın hipometabolik görünüm (Figür 1) tespit edilen bir Serebellar Kognitif Affektif Sendrom olgusunu literatürdeki güncel bilgiler ışığında tartışmayı amaçladık. Bu vaka sunumunun serebellar farklılıkların nöropsikiyatrik etkileri hususunda literatüre katkı sağlayacağı kanaatindeyiz.

    Sonuç: Psikiyatri, nöroloji, radyoloji ve nükleer tıp gibi bilim dallarının multidisipliner çalışmaları ile serebellumun motor fonksiyonlar, kognisyon ve mizaç üzerine karmaşık etkilerinin araştırılması, serebellumun işlevlerini daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.

    Anahtar sözcükler: Serebellar kognitif affektif sendrom, serebellum, psikoz, otizm spektrum bozukluğu, atrofi

    Kaynakça:

    1. Schmahmann JD, Sherman JC. The cerebellar cognitive affective syndrome. Brain: A Journal of Neurology. 1998;121(4):561-579.
    2. Cosme-Cruz RM, de Leon Jauregui M, Hussain M. Cerebellar cognitive affective syndrome: A case report and literature review of available treatments. Psychiatric Annals. 2022;52(1):35-41.
    3. Ohtsuki G, Kim T, Sun P, Chen Y, Ugo D'Angelo E. Cerebellum-related learning and psychiatric diseases. Frontiers in Cellular Neuroscience. 2023;17:1132286.
  • 7- Erken başlangıç yaşı, sinsi başlangıç ve sıralama kompulsiyonlarının obsesif kompulsif bozukluk ve obsesif kompulsif kişilik bozukluğu eş tanısı ile ilişkisi

    Yazarlar: Ayse Döndü1, Levent Sevinçok2

    Kurumlar: 1Psikiyatri Anabilim Dalı, Tıp Fakültesi, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın, Türkiye
    2Psikiyatri Anabilim Dalı, Tıp Fakültesi, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın, Türkiye

    Amaç: Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) semptomları tipik olarak çocuklukta erken ve sinsi bir şekilde başlar, ardından kronik, dalgalı bir seyir izler. Çeşitli çalışmalar obsesif-kompulsif kişilik bozukluğunun (OKKB), genel popülasyonda en yaygın görülen kişilik bozukluğu olduğuna dair kanıtlar sunmaktadır. OKKB ile OKB semptomlarının başlangıç tipi (akut veya sinsi) arasındaki ilişki hakkındaki sınırlı bilgiler göz önüne alındığında, OKKB olan ve olmayan OKB hastalarının OKB semptomlarının başlangıç tipi, başlangıç yaşı, hastalığın seyri ve OKB semptomlarının içeriği açısından farklılık gösterip göstermediğini belirlemeyi amaçladık. Daha erken ve daha sinsi bir OKB başlangıcının yanı sıra, eş tanılı hastalarda belirgin OKB semptomlarının varlığının, eş tanılı OKKB'nin OKB'nin belirgin bir alt tipi olduğunu destekleyeceğini öne sürdük.

    Gereç ve Yöntemler: 148 OKB hastasının şu klinik değişkenleri kaydedildi: OKB başlangıç yaşı, başlangıç şekli (akut veya sinsi), hastalığın seyri (kronik veya epizodik). Katılımcılar, DSM-IV Eksen II bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID-II) OKKB modülü ve bir öz-bildirim tarayıcı kullanılarak değerlendirildi. Güncel OKB semptomlarının şiddeti Yale-Brown Obsesif-Kompulsif Ölçeği (Y-BOCS) ile belirlendi. Güncel depresyon şiddeti Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDRS) ile değerlendirildi.

    Bulgular: OKB tanısı alan 148 katılımcının 87'si (%58,8) DSM-IV kriterlerine göre OKKB tanısı aldı. OKB ve OKKB grubu, daha erken başlangıç yaşı (p=0.001), daha sinsi başlangıç (p=0.001) ve OKB hastalığının kronik seyri (p=0.02) ile ilişkili bulundu.

    Sonuç: Simetri ve istifleme obsesyonlarının, sıralama ve istifleme kompulsiyonlarının yaşam boyu oranları, OKKB eş tanısı alan hastalarda OKKB olmayan katılımcılara kıyasla anlamlı derecede yüksek bulundu.

    Anahtar sözcükler: Obsesif kompulsif bozukluk, obsesif kompulsif kişilik bozukluğu, eş tanı, başlangıç yaşı, sinsi başlangıç

    Kaynaklar:

    1. Coles ME, Pinto A, Mancebo M. C, Rasmussen SA, Eisen JL. OCD with comorbid OCPD: a subtype of OCD?. Journal of psychiatric research. 2008; 42(4):289-296.
    2. Garyfallos G, Katsigiannopoulos K, Adamopoulou A, Papazisis G, Karastergiou A, Bozikas VP. Comorbidity of obsessive–compulsive disorder with obsessive–compulsive personality disorder: Does it imply a specific subtype of obsessive–compulsive disorder?. Psychiatry research. 2010;177(1-2):156-160.
  • 8- Kliniğimizde takipli hastalarda depo antipsikotik başlandıktan sonra metabolik değişikliklerin değerlendirilmesi

    Yazarlar: İnci Timur Pekgöz, Faruk Kurhan

    Kurumlar: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Van, Türkiye

    Giriş ve Amaç: Uzun etkili depo antipsikotikler, tedaviye uyumu artırarak nüks riskini azaltmaktadır. Ancak lipid profili ve glukoz düzeyleri gibi metabolik parametrelerde değişikliklere sebep olabilmekte; düzenli metabolik izlem gerektirmektedir. Bu çalışmada, farklı depo antipsikotik enjeksiyonlarının (Abilify Maintena®, Risperdal Consta®, Xeplion®) enjeksiyon öncesi ve sonrası metabolik parametreler (toplam kolesterol, trigliserid, HLD, LDL, glukoz) üzerindeki etkilerini değerlendirmek amaçlanmıştır.

    Yöntem: Çalışmamıza 2015 ve 2025 yılları arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi psikiyatri kliniğinde yatırılarak takip edilen ve depo antipsikotik başlanan toplam 30 hasta dahil edilmiş ve dosyaları retrospektif olarak incelenmiştir. Depo antipsikotik tedavisi öncesinde ve sonrasında periferik kandaki total kolesterol, trigliserid, HDL, LDL ve açlık glukoz düzeyleri karşılaştırılmıştır. İlaçların eşdeğer dozları uygulanamamıştır. İstatistiksel analizler, SPSS yazılımı kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Çalışma için Yüzüncü Yıl Üniversitesi Etik Kurulu'na başvurulmuştur.

    Bulgular: Çalışmaya dahil edilen hastaların 13'ü (%43) kadın, 17'si (%57) erkek hastaydı. ICD-10'a göre, 13 hasta (%43) bipolar duygulamım bozukluğu, 11 hasta (% 37) organik olmayan psikoz, 6 hasta (%20) şizofreni tanıları ile takip edilmekteydi. Hastaların 8'i (%26.67) risperidon depo, 8'i (%26.67) paliperidon depo, 14'ü (% 46.67) aripiprazol depo kullanmaktaydı. Çalışmada, aripiprazol depo grubunun en yüksek eşdeğer doza sahip olduğu, paliperidon deponun orta seviyede doz aralığında bulunduğu ve risperidon deponun en düşük eşdeğer doza sahip olduğu görüldü. Aripiprazol grubunda, depo antipsikotik tedavisine geçiş sonrası hastalarda LDL seviyelerinde anlamlı bir azalma saptandı (p=0.05). Paliperidon kullanan hastalarda enjeksiyon sonrası trigliserid seviyelerinde anlamlı bir artış gözlendi (p=0.017). Aripiprazol depo enjeksiyonu kullanımı ile total kolesterol seviyelerinde hafif bir düşüş ve risperidon ve paliperidon depo enjeksiyon kullanımı ile total kolesterol seviyelerinde artış eğilimi görüldü. Ancak bu sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı.

    Tartışma ve Sonuç: Çalışmamızda, farklı uzun etkili depo antispikotiklerin metabolik parametreler üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Aripiprazol depo kullanımı ile LDL seviyelerinde anlamlı bir düşüş saptanırken, paliperidon depo kullanımında trigliserid seviyelerinde belirgin bir yükselme tespit edilmiştir. Çalışmanın bulguları, literatürde belirtilen depo antipsikotiklerin metabolik etkileriyle büyük ölçüde uyumludur. Önceki çalışmalar, antipsikotik ilaçların metabolik yan etkilerinin doz bağımlı olduğunu belirtmektedir. Bu çalışmada, aripiprazol depo en yüksek eşdeğer doza sahip olmasına rağmen daha olumlu bir metabolik profil göstermiştir. Bu bulgu, aripiprazol deponun metabolik yan etkiler açıdan daha düşük riskli olduğunu göstermektedir ve literatür verileriyle de uyumludur. Ancak örneklem büyüklüğünün sınırlı olması ve farklı doz eşdeğerliklerinin etkisi göz önünde bulundurulmalı, daha anlamlı veriler elde edebilmek için daha geniş katılımlı ve boylamsal çalışmalar yürütülmelidir.

    Tablo: Literatürde uzun etkili depo enjeksiyonların metabolik yan etkilerine ilişkin çalışmamızın sonuçlarıyla uyumlu çalışmalar:

    Çalışma İlaç Metabolik Yan Etkiler
    Weight gain and metabolic screening in young people with early psychosis on long acting injectable antipsychotic medication (aripiprazole vs paliperidone)
    Shymko et. al (2021)
    Aripiprazol depo ve paliperidon depo enjeksiyon karşılaştırılmış Paliperidon depo enjeksiyon kullanan hastalarda trigliserid seviyeleri, aripiprazol depo kullanan hastalara kıyasla anlamlı derecede daha yüksek bulunmuş (p=0.01).
    Metabolic and Endocrine Profiles During 1-Year Treatment of Outpatients with Schizophrenia with Aripiprazole Lauroxil
    Nasrallah et. al (2017)
    Aripiprazol depo (441 mg ve 882 mg) Genel popülasyonda başlangıç değerlerine göre ortalama değişimler şu şekilde saptanmış:
    - Total kolesterol seviyelerinde 3.3 mg/dL'lik bir azalma
    - Trigliserid seviyelerinde -5.3 mg/dL'lik bir azalma
    Side-effect monitoring of continuing LAI antipsychotic medication in UK adult mental health services
    Patol et. al (2021)
    Zuklopentiksol, flupentiksol, paliperidon, aripiprazol, risperidon, haloperidol, flufenazin, olanzapin ve pipotiazin depo enjeksiyonları karşılaştırılmış Bir yıldan uzun süredir uzun etkili enjektabl antipsikotik (LAI) ilaç tedavisi gören 5169 hasta değerlendirilmiş.
    - Haloperidol LAI kullanan her beş hastadan ikisinde metabolik yan etkiler
    - Paliperidon LAI kullanan her üç hastadan birinde metabolik yan etkiler tespit edilmiştir.
    A comparative study of paliperidone palmitate and risperidone long-acting injectable therapy in schizophrenia
    Li et. al (2011)
    Paliperidon depo ve risperidon depo enjeksiyon karşılaştırılmış Çalışmada, tedaviye bağlı glukoz seviyesinin artışı ile ilgili yan etkiler paliperidon grubunda (PP) 1 (%0,4) hastada, risperidon grubunda (RIS-LAI) ise 2 (%0,9) hastada raporlanmış. Vücut ağırlığında ortalama artış (PP: 1,5 [3,10] kg; RIS-LAI: 1,5 [3,24] kg), vücut ağırlığında %7'den fazla artış gösteren hastaların oranı (PP: %15,5; RIS-LAI: %17,3).
Choose Your Demo
You will find much more options for colors and styling in admin panel. This color picker is used only for demonstation purposes.
Purchase now